5 Şubat 2012 Pazar

ŞARAP, MUM, GÜZEL; MEYHANEYE DÜŞMEK, SARHOŞ OLMAK

ne demektir?

Şarap, mum ve güzel, mananın ta kendisidir.
O mananın her çeşit görüntüsü vardır.

Şarapla mum, aydınlanma yolunun zevkidir.
Kimseden gizli olmayan güzeli de gör!

Burada şaraptan murat ışığın sönmemesini sağlamaktır.
Mumdan murat da ışıktır. 
Güzelse ruhlar nurunun parıltısı.

Musa’nın gönlüne o güzelden bir kıvılcım sıçradı da şarabı ateş oldu, mumu ağaç!

Can şarabıyla can mumu, Esra (daha ve pek çabuk) gecenin nurudur; güzel de Peygamberin gördüğü büyük deliller, alametler!

Şarap da hazır, mumla güzel de burada, artık güzel sevmekten habersiz, dikkatsiz olma!

Seni, kendinden alacak mahvedecek şarabı bir zamancağız olsun çek, belki varlığının elinden bağışlama bulursun.

Çek şarabı da seni, senden kurtarsın, damla olan varlığını denize ulaştırsın.

Sürahisi sevgilinin yüzü, kadehi sevgilinin sarhoş gözleri olan şarabı iç!

Şarabı ve sunanı içen şarabı, sürahisiz kadehsiz iste, ara!

Baki Tanrı’nın yüzünün kadehinden, sunucusu ‘’ Onları Rableri içirir’’ ayeti olan şarabı iç!

Tertemiz şarap, sarhoşluk zamanında seni varlık pisliğinden arıtan şaraptır.

Şarap iç de kendini bu soğukluktan kurtar.
Çünkü kötü sarhoşluk, iyi adamlıktan iyidir.

Tanrı sevgisinde ve bilgisinde insana engel olan bağ varsa; karanlıklar perdesi, nurdan iyidir.

Çünkü Âdem’e karanlıklardan yüzlerce yardım geldi de İblis, nur yüzünden ebedi kovulan oldu.

İçinde kendini gördükten sonra gönül aynası cilalanmış ne fayda?

Şaraba sevgilinin yüzünden bir ışık vurdu mu şarapta nice taneler meydana gelir.

Cihan da o tanelere benzer, can da.
O hava kabarcıkları, Tanrı velilerinin kubbeleridir.

Akıldaki genel uyum ve düzen, o şarapla hayran olmuş, kendisinden geçmiş, nefsi ona kul köle olmuştur.

Bütün âlem, o şarabın bir meyhanesine benzer.
Her zerrenin gönlü, o şaraba kadeh kesilmiştir.

Akıl da sarhoştur, melek de sarhoş, can da sarhoş, hava da sarhoştur, yer de sarhoş, zaman da sarhoş.

Gök, onun aşkıyla düşe kalka koşmakta, dönmekte, hava, gönlünde onun bir kokusunu almak için beklemekte.

Melekler, o şarabı pak bir testiden içmişler.
Bir yudumcağız tortusunu da şu toprağa saçmışlardır.

Unsurlar (toprak, ateş, su, yel), o bir yudumcuk şaraptan sarhoş olmuş, gâh suya düşmüş, gâh ateşe.

Toprağa düşen o bir yudum şarabın kokusundan insan baş göstermiş, ta göklere kadar yücelmiştir.

Onun yansımasıyla pörsümüş beden can kesilmiş; onun parlaklığıyla donmuş can ruh haline gelmiştir.

Bir cihan halkının o şarap yüzünden daima başı dönmekte, hepsi de yerinden yurdundan olmuş.

Birisi o şarabın tortusunun kokusuyla akıllanmış, birisi, onun saf rengine söylemekte.

+Birisi, yarım yudumda sadık olmuş, birisi bir sürahiyle âşık olmuş.

Birisi de hepsini içmiş de ağzını açmış
‘’Daha da var mı?’’ diyor.
( Ne de makamı yüce deniz gönüllü rint
( Dünya işlerini hoş görüp, aldırmayan insan) ya!

Varlığı tamamıyla içmiş de ikrardan (sözlerini saklamaktan) da geçmiş, inkârdan (gizlemekten) da!

Kuru ibadetten de kurtulmuş, saçma sapan ve aslı olmayan sözlerden de.
Meyhane pirinin eteğine sarılmış!

Meyhaneye düşkünlük ve sarhoşluk, kendinden geçme, kurtulmadır.
Çok ibadet etsen bile benlik küfürdür.

Sana meyhaneden bir nişan göstermişler de ‘’Birlik, izafi(bağlandığı ile değişen) şeylerin hepsini terk etmektir’’ demişlerdir.

Meyhane, eşi, örneği olmayan âlemden bir numunedir; hiçbir şeye aldırış etmeyen âşıkların durağıdır.

Meyhane can kuşunun yuvasıdır.
Meyhane lâmekân (Mekânsızlık) âleminin eşiğidir.

Meyhane eri olmak, tamamıyla harap olmak, mahvolmaktır.
 Âlem, böyle adamın ovasında, bir seraptan ibarettir.

Bu öyle bir meyhanedir ki ne haddi var, ne nihayeti, ne başlangıcını gören var, ne sonunu!

Eğer, içinde yüz yıl koşup tozsan ne kendini bulabilirsin, ne başka birisini!

Bir bölük halk, orada elsiz, ayaksız koşup durmada, hepsi de ne mümin ne kâfir!

Kendilerini unutturan şarabı içmişler, kendilerinden geçmişler, bütün hayırları da bırakmışlar, şerleri de.

Her biri, dudaksız, damaksız bir şaraptır içmiş de utanmadan da geçmişler, namustan da!

Bu yüzden anlaşılmaz sözleri, sevgili ile yalnız kalmak hayalini, nuru, kerametleri.

 Hepsini, hepsini bir şarap kokusu ile elden çıkarmış, yokluk zevkiyle sarhoş bir halde yere yıkılmış.

Tacı, elbiseyi, asayı, tespihi, misvakı (Diş temizleyen ağaç dalı) şaraba rehin etmiş, hepsinden arınmış.

Balçık içinde düşe kalka koşmada, gözlerinden yaş yerine kanlar akmakta.

Gah sarhoşluktan naz âleminde şatırlar (neşeli, istekli) gibi başını yüceltmede.

Gâh yüz karalığından yüzünü duvara dönmede, gâh kızıl bir yüzle dar (darağacı) üstünde görünmede.

Gâh sevgilisinin özlemiyle semaa girmede;
 Gök gibi elsiz, ayaksız dönüp durmada,

Çalgıcıdan duyduğu her nağme ile ona o âlemden bir yüz, bir hal (davranış değişikliğine sebep olan)gelmede.

 Can semai, sesten, harften ibaret değil, her perdede bir sır gizli.

O şarabı içip bu sama giren şu on katlı hırkayı başından sıyırıp atmış, her renkten, her kokudan soyunmuş, çıkmıştır.

O saf şarapla bütün kara, yeşil ve sarı renkleri yıkamış, arıtmıştır.

Sofi, o saf şaraptan bir kadeh içmiştir de bütün özelliklerden saf olmuştur.

Canla bu pislik yerlerini geçmiş, buraları tertemiz aşmış, gördüklerinin yüzde birini bile söylememiştir.

Şarap satan erlerin eteğine sarılmış, şeyhlikten de usanmıştır, dervişlikten de!

Şeyhlik nedir, dervişlik ne? Bu ne bağdır k? Burası, züht ve takva yeri mi (Dünyaya bağlanmamak, Allah’tan korkmak) Bu ne delilik.

Eğer büyüğe, küçüğe yüz tutar, büyüklükle, küçüklükle bağlı olursan puta tapman, kiliseye hizmet etmen, dinsiz olman daha iyi!
                                     ***
Gülşeni Raz. Şeyh Mahmud-i Şebüsteri
Çev.Prof.Abdulbaki Gülpınarlı
                             
                                   ***
Yaren,
Allah ile buluşma istiyorsan bu yolun sonuna kadar git.
Neden yarım bırakıyorsun.
Son bir adımımda kapıdasın.  
Ulaşmak amacından asla vazgeçme.

Yok, sen derme çatma bilgilerle çevrene bilgi satarak saygınlık istiyorsan bu yerde en aşağıda rezil kalırsın.

Beğenecek olan bizi Allah.
Halk beğense de olur, beğenmese de.
Halk için uğraşımız helal rızık yemekten öteye geçmez.

Kalenderlik dediğimiz bir davranış şekli anlatıldı.
İşin sonuna doğru olanlar böyle durumdadırlar.

Yaren halka bakma, önem verme.
İçinde nadir inci olan adam vardır ki o dahi gizlenmiştir.
Gizlenemeyen deli, divane, meczup gibi örtünün altına girip rahat ederler.

Sen bu işe önem ver. Hemen karşına kadar ücretsiz, sadeleştirilmiş, aklının rahatça anlayabileceği duruma getirdim.

Yıllarca yol gösterici aradım da ancak Allah’a sığınmakla kitaplardan yol ve iz buldum.

Aha sana sunuyorum.
Bedava diye önemsemezlik etme.
Okuyup geçen kötü tüketici gibi davranma.

Bu sana yolu ve izi gösteren haritadır, kılavuzdur.

YOLCU SENSİN, GİDECEK OLAN SENSİN;

YARARLANACAK OLAN SENSİN.

Ey yaren, bizler senden bir Fatiha bekleriz ama yaptığımız karşılığında değil, gönül bağı kurmak için isteriz.

RAVLİ

Popüler Yayınlar