19 Ocak 2012 Perşembe

ULU ARİF ÇELEBİ VE DOĞUM SONRASI

Bir gün Mevlana Hazretleri Sultan Veled’e:
“ Bahaeddin!
Ben bu çocukta yedi velinin nurunu görüyorum, Yüce Tanrı, nurları onun canına yoldaş etmiştir.” Dedi.

Sultan Veled baş koyup:
“Bu nurlar içinde sizinki de var mıdır?” dedi.

Mevlana:
“ Evet, bizimki de, yani
Baha Veled,
Seyyid Burhaneddin,
Şems-i Tebrizi,
Şeyh Selahaddin,
Çelebi Hüsameddin,
Benim ve
Veled’in nurları…

Hakikaten bizim Arif’imiz kutupların nurlarını nefsinde toplamıştır.
Akıllıların ruhlarının sevgilisidir.

Şimdi bunun adı Feridun olsun.
Bu onun anne babasının (Dedesinin) adıdır.

Fakat siz ona Emir Arif diye hitap ediniz.
Çünkü Baha Veled, beni Hüdavendigar diye çağırıyor, adımı hiç söylemiyordu.

İşte bu benim manevi hediyem ona lakap olsun.
Yani adını Celaleddin Emir Arif diye yazsınlar” buyurdular ve şu gazeli söylediler:

Feridun’un gaip âleminden gelişi, bize kutlu olsun!
Dinin padişah olacaktır,
Feridun.

Gökteki ay gibi parlak aydın,
Şekerle dolu Mısır ülkesi gibi tatlı olsun,
Feridun.

Saadet alanında top oynayıp,
Yağız devlet atına eğer vursun,
Feridun.

Yahşilik burcundan ay gibi doğarak,
Muhabbet ve Safalar getiriyor,
Feridun.

Gam Dahhak’ın ( Üzüntü veren, zalim ve gaddar hükümdar) boynunu,
Rif’at (Yücelik, büyüklük) ve temkin kılıcıyla vurup koparsın
Feridun.

Tanrı’ya şükürler olsun ki,
Şimdi devlet köşkünün rütbe ve ayinini (şerefini) artırıyor
Feridun.

Anasından 670 yılının Salı günü, doğdu
Feridun.

Zilkade ayının 8 günü,
Öğle vaktinden iki saat sonra idi,
Feridun.

Onun soyu, sopu “ Hüsrevler” Padişahlardır.
Şirin gibi sevilecektir Feridun.

Anası babası, asıl şahtır,
Cennetten gözleri güzel huriler gibi geldi Feridun.

Büyüyüp akil, baliğ olunca,
Bu şiirimi beğenecektir Feridun.

Onun ömrü binlerce yıl uzun olsun,
Ey Feridun!
Bu duaya sen de candan âmin de.

8 Zilkaade 670 yılı, 7 Haziran 1272 Salı gününe rastlamaktadır.

Ulu Arif Çelebi’nin doğumu Mevlana’yı Mevlevi oymağını cidden sevindirdi.
Büyük baba, torununun her şeyi ile ilgileniyordu.

Birkaç aylık olunca boynunda bir Furoncul “ Kan çıbanı” çıktı.
Staphylokok, denilen üzüm danelerine benzediği için bu adı alan dehşetli mikrobun çıkardığı zehirler, güçlü kişileri bile ölüme sürükler.

Yavuz Sultan Selimi de öldüren bu hastalıktı.
Mini-mini Arif, çok ıstırap çekti, günlerce uyumadı, meme emmedi.
Ana baba da dert ortağı oldu.

Sultan Veled nihayet dayanamadı, çocuğu alıp, babasının ayakları önüne koydu.
Emir Arif gidiyor diye inleyip, ağladı.

Hekim Mevlana, basiret ve soğukkanlılıkla yok, yok o, çabucak gitmek için gelmedi dedi.
Eline hokka, kalem alıp, çocuğun boynundaki kan çıbanı üstüne enine, boyuna yedi çizgi çizdi, al bu yara yakında onulup (Tamir edilme) değişecek diye mini miniyi, Sultan Veled’e uzattı.

Hakikaten çıban deşildi, bol cerahat (iltihap) aktı, o çirkin irinler aktıkça, Arif susup hoş oldu, meme emip rahatça uyudu.

Bu yedi çizgi, mistik çevrede Emir Arif’in 70 sene yaşayacağı kanaatini vermişti.
Hâlbuki 7*7= 49 olduğu için Ulu Arif Çelebi’ de ancak o kadar yaşadı.
(Huart tercümesi II.P.304/5)
                                      *
ULU ARİF ÇELEBİNİN RUBAİLERİ
Feridun Nafiz Uzluk
Anadolu Selçukluları Gününde Mevlevi Bitikleri

                                     ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***

Neler öğrendik:
1.    Doğan çocuk tanınan ve bilinen büyük biri ile adaş yapılmalıdır ki hem büyüğün ismi yaşatılır hem de onun ruhaniyetinin koruyuculuğu altında çocuk büyüsün.
2.    Çocuğa başkası fena bir lakap takmadan güzel lakap takarak öyle hitap edilmelidir ki bu lakap onu daima hedefini unutturmasın.
3.    Halkın bildiği ve saygı göstereceği isim ile çağrılmalı ve yanılmalıdır.

Yani yaren,
Çocuğa üç hitap olunmalıdır.

Manevi âlemde ismi,
(Büyük biri ile adaş seçimi yapılarak)

Aile ve dostlar arasında diğer ismi,
(Sevgi ve saygının karışımı lakap)

Halk arasında diğer ismi olmalıdır.
(Saygı uyandıran) İsim verilmelidir.

İyi bir isim verilme çocuğun hakkıdır ve her ismini duyduğu vakit o isme ve o ismin sahip olduğu manaya layık olmak için içinden kendi kendini hareketlendirmelidir.

Yaren;
İyi, kaliteli ve adaş olacak şekilde isim vermeyi çok önemsememiz gerektiğini Mevlana Hazretlerinden öğrendik.

Günün modasına uyup da isim anlamsız isim koymaktan sakınmalısın.
                                             *
Yedi velinin nurunu görmek:

Şekil ve ışık varsa bunu anlamaya, tanımlamaya akıl diyoruz.

Aynı şeye bakıp farklı şey görürsen buna zekâ diyoruz.

Baktığın zaman hemen özü kavrayabiliyorsan bu feraset diyoruz.

Ön görüşe sahipsen, kalbinde eşyanın hakikatini görme kuvveti varsa buna basiret diyoruz.

Çalışarak, önemseyerek, yaşayarak, tecrübe ederek olan öğrenme aklı, zekâyı, delilleri, sezgiyi, öngörüyü idrak gücünü, eşyayı olduğu gibi görmeyi sağlar.

Işık olmadığı zaman nasıl görürsün?
Rüyanda nasıl görürsün?

Işık olmadığı halde aydınlık veren, eşyanın hakikatini olduğu gösteren kuvvettir.
Her akıl nur ile yaşar ama nuru tanımlayamadan, yeteri yararlanamadan öbür dünyaya gider.

Nur en basit anlatımla gerçeği; özünde, kaynağında görme kuvvetidir.
Bu kuvvet için çok çalışmak, temiz olmak ve Tanrı’nın bu kapıyı açması gerekir.   

Nuru ancak manaya ulaşmış kimselerin kimyası değiştikten sonra kavuşurlar.
Bu oluşan kimyada Tanrı nurları yer etmiştir ve bu kişide emanet olmuştur.

Bu nuru taşıyan olgunlukta olan, uygun birini bulunca ona armağan eder.
Bu armağan edişte verenin nuru eksilmez.

İmdi Tanrının sayısız isminden ve birbirleriyle özleşmesiyle oluşan nurların Sultan Veled Hazretlerine ve Arif Çelebiye peşinen armağan ettiklerini öğrendik.

Bu büyüklerimiz bir şey için bilmesi ve görmesi gerekmeden hakikati nurun ışığı ile görüp bize yön ve yol veren bilgiler verirler.

İnşallah bize de bu büyüklerimizin nasiplendikleri nurdan nasip ve kolay olur.

Bu yolda oldukça nasipleneceğimizin ümidini taşıyoruz.
Âmin.
                                                *     
RAVLİ               

Popüler Yayınlar