15 Ocak 2012 Pazar

SULTAN VELED VE SEVİNÇ DUYMAK

Gazan han zamanında (Tanrı rahmet etsin) Abişga Noyin, Rum ülkelerinin (Doğu roma, Anadolu) hükümdarlığına tayin edilmişti.

Halkı son derece gözetmiş ve her tarafta adalet göstermişti.
Ona, Köse peygamber diyorlardı.

Temkin sahibi (Çok renklilikten kurtulup, huzur ve sükûna ulaşmış kimse), Müslüman (Kendini yalnız tanrı yoluna adamış), kerim mizaçlı (Cömert) ve itikadı (gönülden tasdik ederek inanmış) temiz bir kişiydi.

Bir gün Sultan Veled Hazretlerine ziyarete gelmişti.
Dostlar Kuran okudukları ve sırları tilavet (Güzel sesle ve usulüne göre okumak) ettikleri vakit, Veled Hazretleri de mana ve hakikatlerde meşguldü.

Arkadaşlar, feryatlar koparıp aferinler de bulunuyorlardı.

Abışga:
“ Manalar saçıp tefsirde (Kuran’ın mana bakımından açıklanması) bulunan sizsiniz.
Bu cemaat niçin bağırıp çağırıyor, feryat edip ağlıyor acaba ne görüyorlar da böyle oluyorlar? “ diye sordu.

Bunun üzerine babam (Mevlana Hazretleri):
“ Sana, şimdi zamanın padişahından bir haberci gelse ve büyük hanın senin hakkında inayeti olduğunu (Karşılıksız iyilikler yapacağını) ve sana suyurgamişide (Bağışlarda bulunsa, hediyeler verse, suçunu bağışladığını ve affettiğini söylese) bulunduğunu müjdelese, sen sevincinden memnun olmaz, şükürler etmez ve şükranelerde bulunmaz mısın?

Tıpkı bunun gibi Peygamber ve veliler de (Selam onların üzerine olsun) Tanrı’nın kelamına (sözünü) tercüman oluyor ve onun nurlarla dolu olan sırlarını açıklıyor ve âşıklara:

Yüce Tanrı, sizi istemede ve sevmededir.
Kendi cennetini, hurilerini, köşklerini size vermek ve yüzünü göstermek için sizi rahmetle dolu olan kendi tarafına çağırıyor” diye müjdelerse;

Âşıklar da, kıskanç şeytanını ordusunun hezimete uğraması ve meleklerin dostlarının sevilmesi için, sevinçlerinden elbette şükürler eder ve bunu canlarına minnet bilir, yerlere kapanıp feryatta bulunurlar.

Çünkü insan elinde olmayarak yalnız iki halde bağırıp feryat eder.
Biri Allah göstermesin taziyet (Baş sağlığı dileme), diğeri de tebrik vaktinde.

Şimdi bizim âşıkların naraları da son derece sevinçlerinden ve müjdelendiklerindendir.
Bunun gibi, mesela birisi kâfir ve diğeri de Müslüman olan iki büyük ordu birbiri ile karşılaştıkları vakit, seslerin heybetinden kâfirlerin kalplerine korku girip de mağlup olmaları için Müslümanlar daima salâvat
( Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala âli seyyidina Muhammed= Efendimiz Muhammed’e ve onun soyuna sopuna salât ve selam olsun ) ve
Tekbir (Allahü Ekber= Tanrı uluların ulusudur) getirip hücumlarda bulunmazlar mı?
Nitekim şeytanın vesveselerinin ve nefsin meşgalelerinin (İş, uğraşı) ordusu da sık-sık huzurlarını ve taatlarını (Allah’ın emirlerini yerine getirmek) yağma etmek için muhlis (Dostluğu, samimiliği ve hali içten, gönülden olan) müritlerin kalplerine hücum eder.

Müritler, can şeyhlerinin sözünü, can ve gönülden işittikleri vakit onların canlarında o açıklamadan bir nur ve açıklık doğar ve o halde kendilerini, tard (Kovan, uzaklaştıran) eden ve Tanrı’nın rahmetinden uzaklaştırılmış şeytanı da kovulmuş görür,

Heyecanlarından feryatlar eder, memnuniyet ve gönül hoşlukları gösterirler, şenlikler yaparlar, Tanrı’ya olan şükür secdesini yerine getirirler “ dedi.

Bunun üzerine Abışga, derhal baş koyup mürit oldu ve şükrünü ifade için de bin dinar bağışta bulundu.
                                        ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***

Neler öğrendik:
1.    Salâvat ve tekbir getirmekle düşmanın kalbine korku verildiğini öğrendik.
2.    Dostluğu, samimiliği ve hali içten, gönülden olan müritlerin kalplerine şeytanın vesvese vererek ve nefsin meşgalelerinin (İş, uğraşı) ordusu da sık-sık iç huzurlarını bozmaya çalıştığını ve Allah’ın emirlerini yerine getirmeye engel olduklarını öğrendik.
3.    Şeyhin sözünden bir nur (ışık ve anlayış) ve açıklık doğması ile gerçeklik aydınlıkta iyice görünür olunca; Tanrı rahmetinden bizi uzaklaştıranın kovulmuş şeytanın olduğunu görüp anlayacağımızı öğrendik.
4.    Kalbimizi şeytan ordusundan ve nefsin dünyalık isteklerinin hücumundan korumamız gerektiğini öğrendik.
5.    Tanrı’dan hediye geldiğinde, bağışlandığımızın müjdesi gelince, şükür secdesi yapmamız, sevinçler göstermemiz gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Olgun şeyh Tanrı müjdelerini açık eder ve açıklarsa müritleri sevinç içinde heyecanlar gösterirler, feryatlar ederler, memnuniyet ve gönül hoşlukları gösterirler, şenlikler yaparlar, Tanrı’ya olan şükür secdesini yerine getirirler.

Eğer bu yolda isen yaren hep müjdeleri öne çıkar, gönlünden vesveseleri ve korkuyu atmak için tekbir ve salâvat getir.

Bir uğraşının, işin, çalışmanın sonucunda sevinç duymuyorsan;
Ya kılavuzun yanlış yoldan götürüyor,
Ya kılavuzsuz kendi akıl ve hayallerine göre gidiyorsun,
Ya karanlıkta boş yere bir şey elde etmek beklentisi içindesin,
Ya yolun ve yolun işaretlerini öğrenmemişsin,
Ya kendine doğru bir kılavuz bulamamışsın,
DEMEKTİR.

Sevinç kısa bir an olursa buna hoşluk denir.
Bahsettiğimiz sevinç yaşamının tamamını kaplayan, çevrene de hediye ettiğin sevinçlerdir.
Hedeflenen, istenen ve beklenen sevinç ebedi olandır.

Seni senden alan sevinç; heyecan verir, memnuniyet ve gönül hoşluğu verir, şenlikler yaptırır ve vereni bilerek ona şükür secdesi yaptırır, şükrane olarak sevincini başkalarını da sevindirerek paylaşırsın.
                                  *
RAVLİ

Popüler Yayınlar