5 Aralık 2011 Pazartesi

ŞEMS VE MEVLANA’NIN ARAMASI

Mevlana Hazretleri, Şemseddin-i Tebrizi’nin aşkına gömülüp heyecanı, taşkınlığı ve kararsızlığı evvelkinden yüzlerce misli fazla olunca, asi müritler kaynaşmaya ve kıskançlıklarından tekrar küstahlık ve taşkınlıklar etmeye başladılar.

Şairin dediği gibi:

“ Küstahlar tekrar terbiyeyi bırakıp,
Nankörlük ve kıskançlık tohumlarını ektiler.

Kendilerini öldürüp yoldan döndüler,
Ektiklerini biçtiler.”

O şiddetli ve haksız olay o sırada oldu.
(Şems’in kaybolması, hücresinin kapısında kan görülmesi)

Kırk gün tamam olup geçtikten sonra, Hüdevendiğar Hazretleri, içindeki ateşinden ve miskin kıskançların kinini, dinsiz, itikatsız düşmanların gürültüsünü dindirmek için, Çelebi Hüsameddin hazretlerini ulu müritlere nakip (vekil) tayin edip Mevlana Şems’i aramak için, üçüncü defa Şam yolunu tuttu.

Bir seneden fazla veya daha az bir müddet Şam’da kaldı.

Şam ülkesinin ve Suriye’nin bütün bilginleri, İslam padişahı ve diğer yüksek ve aşağı tabakadan insanlar tam bir doğruluk ve aşkla mübarek gazeli Şam yolunda söylemiştir:

“ Biz Şam’ın aşıkı ve delisiyiz.
Biz Şam’a canımızı vermiş gönlümüzü bağlamışız”

“ Üçüncü defadır ki Rum’dan Şam’a koşuyoruz.
Çünkü biz Şam’ın gece gibi siyah olan zülfünden gelen kokuyu sürünmüşüz”

“ Hakkın güneşi olan Şems-i Tebrizi eğer orada ise biz,
Şam’ın efendisiyiz, hem de ne efendisi ”

Diğer bir gazelde de:
“ Bize, Şemsi Tebrizi’nin, Şam’da olduğuna dair haber geldi.
Eğer Şam’da olsa ne sabahlar doğacak”

Bütün Konya halkı ve Rum büyükleri Mevlana Hazretlerinin ayrılığından yanıp yakılınca hep birlikte Rum sultanı hazretlerine ve emirlere durumu arz ettiler.

Mevlana’yı davet için değerli bir mektup yazdılar, bütün bilginler, kadılar, emirler ve Rum ülkesinin ileri gelenlerinin hepsi imzaladı.

İkbal sahibi haberciler göndererek onun dönüp gelmesini istediler.

Yüz binlerce ağlayıp sızlama ve tezellülle onu kendi vatanına ve aziz babasının türbesine dönmeye davet ettiler.

Bunun üzerine Mevlana Hazretleri, Muhammed’e yaraşır huyu sebebiyle bu davete icabeti vacip gördü (Kendini mecbur saydı) ve halkı dine davetle meşgul oldu.

Her ne kadar Mevlana Hazretleri, Şems’i maddeten Şam’da görmedi ise de, manen onun yüceliğini ve daha başka bir şeyi kendi içinde buldu ve daima kendisiyle âşıklık etti.

Nitekim demiştir ki:
ŞİİR:

“ Elini aç kendi eteğini tut.
Bu yaraya, bu yaradan başka merhem yoktur.”

Başka bir gazelde şöyle buyurmuştur:

“ Şems-i Tebrizi sadece bahanedir.
Güzel ve latif olan biziz”

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    Her zaman kıskançların olacağını, kıskançların daima küstahlık ve taşkınlık yapacaklarını öğrendik.
2.    Kıskanç, kendi kontrolünü kaybedince küstahlaşır, küstahlaşınca da gördükleri iyilikleri hakkını unutacağını, yok sayacağını, taşkınlık yapacağını öğrendik.
3.    Kıskançlıktan oluşan öfkenin kişiyi doğru yoldan, Hak yolundan ayırıp kendi öfkesinin batağında boğduğunu öğrendik.
4.    Kıskançlık öfkeye dönüştüğü zaman bir bahane ile o yerden ayrılmanın doğru olduğunu öğrendik.
5.    Saygın ve efendi birisi nereye gitse saygınlığından dolayı oranın efendisi olacağını öğrendik.
6.    Kıskançlık, öfke, kızgınlık ateşi sönünce herkesin aklı başına geleceğini, durumu sakince değerlendireceğini ve hata yaptığını kabul ederek düzeltmeye çalışacağını öğrendik.
7.    Davet edilen yere gitmek gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Tanrı kendi sevdiği iki sevgiliyi birbirinden ayırarak yine kendi sevgisine döndürür.

Başka bir insanı sevsek de sonunda ayrılık olacağını bilerek ona göre bağlanmalıyız.

Tanrı’ya olan bağını başkasına bağlamak devamlı olmadığını, er geç bir şekilde, bir sebeple kopacağını öğrendik.

Yaren,
Olayların içinden bir şekilde sıyrılıp Tanrı’nın senaryosuna dikkat kesilmelisin.

Özlemin ne derecede insanı ateşlediğini anlamalısın.
İnsanın özlem duygusunu geliştirerek sonunda Tanrı’ya özlemin değerini anlamalısın ve yaşamalısın.

Büyüklerimizin yaşayarak ve söyleyerek bize yol göstermesi böyledir.

Doğru yolu, din yolunu, Hak yolunu seçen başına ne gelirse gelsin olayların harareti geçince asli yoluna çabukça döner.

Olaylar sonunda yara alsak da bu yaranın ilacının yine bizde olduğunu öğrendik.

Hazreti Mevlana’nın Şems Hazretlerini aradığını, aslında kendi içinde olan Şems Hazretleri ile şekillenmiş olan manevi yüceliği ve daha başka her neyi arıyorsa,  aradığının dışarıda değil içinde olduğunu öğrendik.

Her şeyin bahane olduğunu; güzellik, yumuşaklık, hoşluk, naziklik özelliklerimizi güçlendirerek ve etkinleştirerek faydaya çevirmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                 *
RAVLİ

Popüler Yayınlar