3 Aralık 2011 Cumartesi

ŞEMS VE MEVLANA ALTI AY NE KONUŞTU

Şems Hazretleri İkinci olarak Konya’ya geldiği zaman tam altı ay medresenin hücresinde Mevlana Hazretleri ile sohbet ettiler.

Onların arasında yemek, içmek ve insanlara özgü kazanç ve harç vaki olmadı.

Odalarına da Şeyh Selahaddin ve Sultan Veled’den başka kimse girmiyordu.

Onların mertebelerinin yüksekliği o dereceye çıkmıştı ki:
“ Tanrı sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltti”
(MÜCADELE 11) Ayetiyle buyurudan dereceler onların makamları yanında çok alçak kalırdı.

ŞİİR:
“ Güneş seher vakti Doğudan alnını gösterince,
Yıldızlar gerçekten külahlarını giyerler” (Yüzü kaybolur)

                                       ***
Bir gün Mevlana Şemseddin Hazretleri, zamanın şeyhlerinin bulunduğu bir toplantıda bilgi saçıyordu.
Sözleri arasında:

“ Eğer çalışıyorsan, niçin bir eserin yok,
Çalışmıyorsan bu iş nedir?”

“ Onların hepsi davulcu, fakat hiçbir ses yok.
Hepsi çalışıyorlar, fakat hiçbir faydaları yok “ buyurdu.

Eğer din yolunda gidersen, uzun zaman bir köy ve kervansaraya ulaşamaz ve bir ize rastlamazsın, kulağına bir köpek veya horoz sesi de gelmez.

Bu acayip bir yoldur ki, ne kadar zaman gitsen yine öküz ve eşek gibi ilk hareket ettiğin yerde kalırsın.

Yarın ücretini alacağım diyerek bugün çalışan kimse aptaldır.

Farz edelim ki o ücretini yarın alacak, fakat bugün onun eline hiçbir şey geçmedi.

Bu kadar zaman kerimlerin, padişahların sofrası etrafında dolaşıp kuyruk salladın, sonunda bir ekmek kırıntısı ve bir parça kemik eline geçmedi.

Sen:
“ Velilerin nazarı kimyadır, o nazar kime isabet etse, derhal değişir, acıdan, ekşiden ve körlükten kurtulur “ diyorsun ve yine sen:

“ Falan öyle büyük ve şöyle-şöyle keramet sahibi bir veli idi, yani ben böyle bir kimseyi görmüş ve idrak etmişim” diyorsun.

Fakat ben seni yine o ekşilik ve acılık içinde ve belki de daha beter bir halde görüyorum
Sen:
“ Filan büyüğü gördüm, filan hayat suyunu içtim, aynayı parlattım, şu kadar yıl çile çektim ve mücahede (Uğraşma, savaşma) de bulundum” diye övünüyorsun.

Hâlbuki ben, sana baktığım zaman, halinin eskisinden daha karanlık olduğunu görüyorum.
                                                    **
Yine, o, fakirlere karşı:
“ Bizim onlarda olmayan ilimlerimiz, ululuğumuz ve mansıbımız (Rütbe, derece) vardır diye övünüyor ve düşmanlık ediyor.

Toprak onun ve onun yüz bin ilim ve defterinin başına…
O, tilmizlerim (Öğrenci) var, muhiplerim (Sevenlerim) var, diyor.

Toprak, onun ve onun müritlerinin başına.
Bir buz parçası, bir buz parçasıyla dostluk ediyor.

Bir buz parçası öteki buz parçası ile aşk oyunu oynuyor.
Ne kadar kulak verdim ve gözetledim ise de onlarda bir hayat eserine rastlamadım ve onların dirilik nefesini duymadım.

Böyle bir halden Tanrı’ya sığınırız.
Onlar, nefsin muhalefetini duyup ürküyorlar.

O halde bunlar nasıl yol talipleridir ve Beyazid’le nasıl aynı kâseden içmek istiyorlar?

ŞİİR:

“Azığa bağlı olan fakirden kaç.
Bize Beyazid gibi bir mana dervişi lazımdır.

Tanrı bazı insanları harbler için, bazılarını da çanaktaki tirit için yarattı, sözü ne de güzel bir sözdür.”

                                         ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki M.E. B. yay. 489
                                         ***
Neler öğrendik:
1.    Din yolunda olanların uzun bir zaman hiçbir şey duymadan görmeden yoluna devam etmeleri gerektiğini öğrendik.
2.    Din yolunda gidenlerin kendinin ne kadar mesafe aldığını göremeyeceğini öğrendik.
3.    Din yolunda gidenin kendisi için bir şey beklememesini öğrendik.
4.    Güzeli doğruyu büyüğü öveceğimize bizim de onun yolunu izleyerek onun tatlılığına ve faydasına ulaşmak gerektiğini öğrendik.
5.    Ekşilikten kurtulup tatlılık oluşturduysak, karanlıktan kendimizi kurtarıp etrafa aydınlık veriyorsak işte o zaman; din yolunda ve doğru yolu izlemekte olduğumuzu anlamamız gerektiğini öğrendik.
6.    Etrafında öğrenci ve sevenlerin olmasının mana eri olduğunu göstermediğini öğrendik.
7.    Çıkar ilişkisi oluşturmuş açlığını din üzerinden doyuran kimsenin velilerin sofrasına oturamayacağını, o sofradan bir parça alamayacaklarını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Din yolunda olmak ve bu yoldan hiç ayrılmadan ve bir şey beklemeden uzun bir süre hizmet etmeliyiz.

Bekleyiş içinde olan bu yolda en ufak bir kırıntı ahret için elde edemez.

Diğer bir anlatımla: Dini bu dünya menfaati için kullanıyorsak ahretten, ululuktan, velilikten nasibin yoktur demektir.

Yaren,
Din yolunda yolumuza devam etmemiz, isteksizliği istek haline getirmemiz Tanrı'nın verdiklerine razı olarak ve hizmet ederek yolumuza devam etmenin doğru davranış olduğunu öğrendik, anladık.
                                                       *
RAVLİ


Popüler Yayınlar